Ana içeriğe atla

Nitelikli

SPQR: Antik Roma Tarihi, Kitap İncelemesi

Merhabalaar! Yine bir kitap incelemesi ile karşınızdayım. Bu yazıdaki kitabımız büyük bir umutla okusam da beklentilerimin tam da karşılanmadığı; belki de Roma denir denmez karşınıza çıkacak ilk kitap: Mary Beard'ın SPQR: Antik Roma Tarihi kitabı. Gelin beraber inceleyelim! Baştan söyleyeyim, Roma tarihini okumaya bu kitap ile başlamayın! Öncelikle, Mary Beard'i tanıyalım. Kendisi özellikle Antik Roma alanında uzmanlaşmış bir ''classicist''. Yani klasik dönem ile uğraşan biri. Edebiyatı, medeniyeti, sanatı, dili... genel anlamıyla. Benim de sahip olmak istediğim ünvanlardan biri bu kesinlikle :D Beard hanım uzun yıllar çeşitli üniversitelerde eğitiimler görmüş ve eğitimler vermiş birisi. On İki Sezar, Kadın ve İktidar gibi kitapları da Türkçe'ye kazandırıldı. Bunlar dışında da İngilizce olarak Roma hakkında yazdığı pek çok kitap bulunuyor. Feminist düşünceleri ve aksiyonları ile tanındığını da söyleyelim, kendisi zamanında eğitim veren nadir hocalardan.  Gel...

Avrupa Gezim - Genel İzlenimim: Münih, Zürih, Paris, Gent, Brugge

Merhabalar, bu yazın diğer bir gezi turu ile karşınızdayım. Bu sene tıp fakültesinde beşinci sınıfa geçiyorum, yaz tatilinin gittikçe kısalması anlamına geliyor bu; fırsat bulmuşken araya bir tatil planı daha sıkıştırmaya çalıştım ve çok mutluyum ki oldu. İlk planım İtalya'ya gitmekti fakat onun kadar beğeneceğim bir başka plan gerçekleşti; karşınızda Almanya-İsviçre-Fransa-Belçika gezimin ve genel izlenimim. Diğer yazılarımda da olduğu gibi dikkat edeceklerinizi, neler götürmeniz gerekeceğini ve gitmeden önce bilmeniz gerekenleri elimden geldiğince paylaşacağım sizlerle.

Öncelikle gittiğim şehirlerden ve izlediğim plandan bahsedeyim; biraz sıkışık bir tatil oldu ve bir anda planlar yapıldı bu sebeple eminim eleştirilecek pek çok yeri olmuştur; planları ve tatili yapanlar olarak bizlerin de pek çok soru işareti oldu fakat bir hayli eğlendik ve çok mutlu olduk bu tatilden. Ben pek araştırma yapamadan gittim bu ülkelere de; Orta Avrupa rehberleri gibi bu yazıda da Yunanistan yazılarım kadar detaylı bilet fiyatları, ulaşım gönderileri yazamayacağım ama gidip gezilecek yerler her zamanki gibi ayrı gönderiler halinde oldukça ayrıntılı şekilde gelecek!

Gezide Münih, Zürih, Paris, Gent ve Brugge şehirlerini gezdik. Tabii bazılarına bir gün ayırdık, bazılarında sadece 1 gecemiz oldu fakat oldukça dolu dolu geçirdik vaktimizi. Öncelikle şundan bahsetmeli, hangi şehre kaç gün vermeli sorusu bir hayli karıştırıyor insanların aklını, ben de bu sorular için apayrı bir yazı yazmayı planlıyorum gittiğim gördüğüm şehirler için ama yeri gelmişken şunları da söyleyeyim: Bunu az çok şehre indiğiniz 2. veya 3. saatte anlıyorsunuz diyebilirim. 

Ben zaten, her ne kadar tarih-ulaşım gibi araştırmalarımı yapamamış olsam da gideceğim her şehire mutlaka bir Google Maps listesi hazırlayarak gidiyorum. Yani gezilecek görülecek yerlerin nereler olduğu, hep cebimde oluyor. Diğer yazımda değinmeme rağmen bu yazımda buna özellikle değinmek istedim. Burası belki eleştiri alacaktır çünkü herkesin tatil ve gezme anlayışları birbirinden farklı. Bu bölümü kısa tutup şehirlere geçelim:


Genel İzlenimim: Münih!

Münih planımızın ilk şehriydi. Almanya'nın kuzeyinde yer alıyor ve yaklaşık 1.5 milyonluk bir nüfusu var. Havaalanından şehir merkezine bir tren ile geçtik ve otelimiz gayet merkezi bir konumdaydı. Münih, kendi dokusunu ve kültürünü korumuş bir şehir. Eğlenceli bir merkezi ve görülmesi gereken birkaç binası olduğunu söylemeliyim. Şehirde gürültü denen şey zaten yok, herkes kendi halinde takılıyor gibi duruyor. 

Münih'te sadece bir akşam geçirdim fakat deneyimlediğim en güzel akşamlardan biriydi. Gezilecek yerlerde daha detaylı anlatırım tabii ama bahsetmeden geçmek istemiyorum; Hofgarten denen bahçenin ortasında Dianatempel ismi verilen küçük bir yapı bulunuyor. Bu yapı 1600'lerden kalma bir yapı ve bahçenin merkezini teşkil ediyor. Bu merkez, yaz aylarında gayri resmi olarak; dansçıların buluşma noktası olarak kullanılıyormuş, biz bu bilgiyi bilmeden; bir akşam vakti bahçeyi gezerken yapıdan gelen müziğe yönelerek bunu öğrendik. İçeride 10-15 kişi dans ediyordu, duruk biraz izleme şansımız oldu. 

Akşam vakti bile sokaklarında gezmek ve dolaşmak kesinlikle çok eğlenceliydi. Yapılar da gerekli aydınlatmalara sahip olduğu için (Hofgarten tamamen karanlık fakat kahkalar ve müzik ile kendinizi güvende hissediyorsunuz. Feldherrnhalle meydanı da, yapıyı gösteren ışıklar ile donatılsa çok daha iyi olurmuş) tarihi yerleri bile gezebiliyorsunuz diyebilirim akşam saatlerinde. 

Münih için özel bir yemek önerim olmayacak. Ulaşım konusunda da metro ağı oldukça geniş ve yeterli gözüküyor; sizi şu konuda uyarabilirim ki şehirde Zone (bölge) sistemi var ve biletler buna göre alınıyor. Youtube'da bunun hakkında detaylı videolar mevcut, gitmeden önce araştırmanızı öneririm. 


Genel İzlenimim: Zürih!

Zürih, İsviçre'nin en büyük kenti ve başkenti olan şehir. Nüfusu yaklaşık 1.5 milyon kişi. Zürih'i anlatmadan önce şundan bahsetmeliyim; İsviçre Avrupa Birliği üyesi bir ülke değil. Yeşil Pasaport'un vizesiz geçiş hakkı var, ve Schengen Vizesi geçerli. Fakat siz yine de gitmeden önce bir kontrol edin!

Zürih'te tam bir gün gezdik, inanılmaz sakin ve çeşmeler ile dolu bir şehir. Zaten ''Çeşmeler Şehri'' dendiğini öğrendik buraya, neden böyle dediklerini de anlamış olduk. Alplerden inen soğuk mu soğuk bir su her sokak başında karşılıyor neredeyse sizi.

Ortasında Zürih Gölünün olduğu ve bu göl etrafında yoğunlaşan bir yerleşim yeri Zürih benim anladığım kadarıyla. Gezmek için bir gün yeterli mi? Bence kesinlikle yeterliydi. Ortalama veya ortalama üstü bir tempoyla; sabahtan akşama kadar gezilebilecek bir şehirdi. 

Zürih'teki istasyonun oldukça kalabalık olduğundan bahsetmeliyim, Avrupa'nın en işlek garlarından birisiymiş burası. Bizim gibi gece geçirmeden, günübirlik bir Zürih planınız varsa bu garda alt kattaki bavul saklama hizmetinden yararlanabilirsiniz. Böyle mi çevrilir bilmiyorum o yüzden direkt naısl aratmanız gerektiğini de söyleyeyim: ''luggage storage''

Bir diğer turist tavsiyesi, Zürich pahalı bir kent. Yemekleri, içecekleri ve marketleri pahalı bir ülke. Bunu bilerek gitmekte fayda var. Tabii ki bazı ihtiyaçlar alınıyor ve alınmak zorunda ama diğer ülkelere de geçecekseniz; sadece hatıralık alıp çıkabilirisiniz :D

Genel İzlenimim Paris!

Eveeet, belki de yazması en zor şehre geldik. Paris. Ben, gitmeden önce abartıldığını düşünüyordum bu şehrin, hala öyle düşünüyorum ama ön yargılarım kırılıp gitti diyebilirim. Paris, Fransa'nın başkenti ve yaklaşık 2 milyonluk bir nüfusu var. Ve bu şehri Olimpiyatlarda gördüğüm için ben bir hayli mutluyum! 

Paris Sendromu'ndan sizlere daha önce bahsetmiştim fakat yeri gelmişken tekrar söz edeyim, genellikle Asyalı turistlerde gözükse Paris her yıl dünya çapından milyonlarca turist tarafından ziyaret ediliyor ve bu turistler tarafından ''sanıldıkları kadar güzel bulunmamasına'' Paris sendromu deniyor. Filmlerde, kitaplarda ve karşılaştığımız her yerde romantikleştirilen ve büyüleyici olması gereken bu şehri gerçekten gördükleri zaman; sandıkları gibi olmadığını anlıyor insanlar. 

Bunun için bazı sebepler var, sanıyorum en büyük sebep: Gerçekten de diğer metropollerden bir farkının olmaması. Her şehrin ve kültürün kendine ait izleri var, Paris de bu konuda istisna değil ama bu kadar. Gezilecek, görülecek şehirlerden- yüzlercesinden bir diğeri. 

Neyse, gelelim benim deneyimime: Paris için sendrom ismi verilecek bir hayal kırıklığına uğradığımı hiiiç söylemeyeceğim çünkü bu ve benzer sebeplerden dolayı benim zaten beklentim NORMAL idi; yani Paris skalasında, düşük bir beklenti ile gittim. Ve bu gerçekten çok işe yaradı: Eyfel kulesini gördüğüm an şehir beni içine çekti diyebilirim. 

Eyfel Kulesi hep, şehrin ortasında duran bir metal yığını olarak gelirdi bana. Filmlerde, kartpostallarda, resimlerde görmek beni etkilemezdi; dikkatimi çekmezdi. İyi ki de öyle olmuş çünkü beklemediğim kadar etkiledi beni; büyüklüğü, sadeliği, asaleti... Bilmiyorum, bazı şeyler vardı ya böyle hayalleri süsler ama asla olmayacakmış gibi düşünürsünüz. Bu bir yere gitmek olabilir, bir şeyi görmek olabilir veya biriyle tanışmak-el sıkışmak olabilir. Eyfel'i gördüğümde, ''bu kuleyi asla göremeyecekmişim'' hissi doğdu içimde. 

Biraz karışık olabilir ama şunu demek istiyorum, zihnimin bir köşesinde var olduğunu bilmediğim bir fikir varmış: Eyfel kulesini hiç göremeyeceğimi düşünmüşüm bunca yıl ister istemez zihnimde. Bu fikir bana, onu gördüğüm an geldi. Ve bir anda; ''işte görüyorum'' dedim. Büyüleyiciydi, burada da paylaşmak istedim. 

Şehir hakkında yorumuma geri döneyim, bence en önemlisi ayrı bir romantizm ve beklenti katmadan; her şehir gibi yaklaşmak Paris'e de. Olimpiyatlarda gittiğim için çok mutluyum çünkü güvenlik önlemleri ve temizlik hat safadaydı. Sosyal medyada gördüğünüz o fareli videoları biz de izlemiştik; fakat korkutucu bir şey olmadı diyebilirim hijyen konusunda. 

Gezilecek görülecek yerlerini sonraya sakladığımı biliyorum fakat şunu demeliyim, Paris zaten insanların tekrar tekar gelip gezdiği, günlerini ve hatta haftalarını ayırdıkları bir şehir. Gerçekten de büyük. Kesinlikle tekrar gelinecek ve tekrar tekrar gezilecek bir yer. Louvre müzesi bile kendi başına günler isteyen bir müze imiş. Hatta bunu, internette okuduğum bir yorum ile anlatıp daha fazla uzatmamaya çalışayım: Bir çift, evlendiklerinden beri her yıl Paris'e gelir; Louvre müzesini gezerlermiş. Evlenmelerinin üzerinden 19 yıl geçmiş, ve müzeyi hala bitirememişler :D

Paris ile ilgili benim bilmediğim, sizinse belki aşina olabileceğiniz bir durumdan daha bahsetmek istiyorum; haberi olmayanlar varsa da önden bilgilendirmiş olayım: Sen nehri boyunca, akşam üzeri onlarca dükkan kuruluyor. Bunlar hediyelik eşyalar, kartpostallar, magnetler, anahtarlıklar gibi minik tatlı şeyler satıyorlar. Ama daha da önemlisi, hepsi uygun fiyata yüzlerce kitap satıyor. İnceleme fırsatım oldu, 7-10 euro gibi fiyatlara 100-150 yıllık ciltli, niş konularda kitaplar bulabilirsiniz. Tarih, tıp, moda, din... Paris'i çok uzattım, geçelim!!!

Genel İzlenimim: Gent!

Paris'ten sonra, benim rüya şehrim olan Gent'e geçtik. Rüya şehrim olan derken, gitmeden önce ben bu şehrin bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum bile, ismini 1-2 hafta önce arkadaşımdan öğrenmiştim hatta ne yazık ki. Fakat Gent, gezdiğim en güzel şehirlerden biri oldu benim için. Başlayalım!

Gent yaklaşık 300 bin kişilik nüfusa sahip bir Belçika şehri. Ülkenin en büyük üçüncü kenti kendisi. Orta Çağ zamanlarında bir hayli zengin olduğunu da söyleyeyim. Üç Kuleli Şehir deniyormuş buraya... Sanırım gezilecek yerler yazılarına şehirle ilgili şeyler anlatarak da başlamalıyım buraya not almış olayım bunu. Şu ana kadar paylaştıklarıma yazmamıştım fakat bundan sonra, kesinlikle bahsetmeli.

İzlenimim ile devam edeyim, Gent her ne kadar ülkenin büyük şehirlerinden biri olsa da bizim gezdiğimiz yer olan merkezi oldukça küçüktü. Sanıyorum tüm turistik olaylar da bu merkezde toplanıyor zaten. Bunu şu sebeple kolaylıkla söyleyebiliyorum, otobüs ile Gent'e indiğimiz yerden bahsettiğimiz bu merkeze otobüs ile 5 dakikada gittik ve bu 5 dakika içinde şehrin çehresi gerçekten değişti. Merkezden dışarıya doğru 10-15 dakikalık bir yürüyüş bile çevrenizdeki binaları değiştiriyor mesela Gent'te. Tüm o tarihi doku, eskimiş yapılar vs. yerini modern binalara bırakıyor. 

Bu sebeple ben Gent'in sadece gezdiğim tarafı için yorum yapıyor; kalanı için konuşmuyorum. Hem konuşamayacağımdan - çünkü gezmedim - hem de dokusunu kaybetmiş olacağını düşündüğümden -yani merkezi kadar sevmeyeceğimi düşündüğüm için-. 

Gent, bence gerçekten bir orta çağ kenti. Nehri, kiliseleri, barları, sokakları ve en önemlisi: Şehrin kalbindeki KALESİ!!! Gördüğüm en güzel, en bozulmamış kaleydi Gravensteen Kalesi. Şehrin korunmuş yapısı, binaları ve sokakları ile zaman bu kentte gerçekten durmuş gibi!


Genel İzlenimim: Brugge!

Brugge'da çok vakit geçiremedik ama görülmesi gereken birkaç yerini de gördüğümü hissediyorum bu tatlı kentin. Aslında Gent'ten daha küçük bir kent burası fakat merkezi Gent'inkinden bir tık daha büyük gibi geldi bana. Nüfusu yaklaşık 120.000 kişi olan Brugge bir yerde okuduğuma göre orta çağ sınırlarının dışına çıkmamış bir kenttir. 

Dar sokakları, orta çağdan kalma binaları, gezilecek yerleri ve özellikle sokakları arasındaki şirin kanalları ile bu tatlı mı tatlı kent Belçika'ya geleceklerin mutlak duraklarından birisi olmalı bence. 


Genel İzlenimim:

Gezdiğim ve gördüğüm her yerin benim için ayrı ayrı önemleri oluyor. Hepsinde farklı yerler görüyor, deneyimler tatma fırsatı yakalıyorum. Gezdiğim bu ülkelerin de herbiri bana farklı anılar kattı. Bazılarında planımız gereği çok kalamasak da gittiğim her yeri sevdim diyebilirim. 

Zürih, görülecek gezilecek yer sayısı bence gerçekten azdı; burada 1 tam gün geçirip gece konaklamamak çok yerine bir karar olmuş mesela. Ama görüp gezdiğime, sokaklarında havayı aldığıma çok mutluyum. Dünyanın en yaşanabilir şehirlerinden biri olmasının nedenini biraz olsun anladım diyebilirim mesela. Münih kesinlikle 2-3 günü hak edecek bir yermiş; ve kesinlikle gece çıkıp merkezini-bahçelerini gezmeliymiş mesela. 

Paris'in neden günlerce gezilmesi gerektiğini anladım ve bence bu şehrin güzel olmasından kaynaklanmıyor. Farklı bir havası var bu kentin, müzesi baş döndürüyor, kulesi büyülüyor, nehri ısıtıyor insanı. Gent aynı şekilde, zamanı durdurmak için birebir bir kent. Bire bir. Prag'dan çok daha ''orta çağ'' geldi bana Gent mesela. Tartışmaya belki açıktır ama benim için böyleydi. 


Neler Götürmelisiniz Yanınızda? Ağustos Ayı

Yağmurluk: Özellikle rotanızda Belçika varsa, kuzeylere yöneliyorsanız kesinlikle yağmurluk götürmenizi tavsiye ediyorum. Şansımıza bizim gezimizi çok bölmedi ama Zürih'e geçerken sabah sularında yağmur yağıyordu mesela. Brugge'dayken bir ara hava karardı, yağmur yağmasa da bayağı bir hissetirdi kendini. Yağmurluk ve hava durumu kontrolü şart. 

Sinek Kovucu: Bu sefer, Orta Avrupa'daki kadar yoğun sinek kovucu kullanmamıza gerek kalmadı fakat yaz ayı, nehirli kanallı şehirler gezilecekse yanınızda bulundurmakta fayda var.

İnternet: Telefonunuzu yurtdışına açtırmak veya e-sim almak... bir şekilde internete erişim gerçekten mühim! Büyük meydanlarda ve caddelerde, Starbucks, McDonalds gibi markalarda internet genellikle oluyor ama şansa bırakmamak için bir şekide internet temin edebilirsiniz. 

Rahat bir ayakkabı: Toplu taşıma kullanın veya kullanmayın, gezeceğiniz çok büyük kompleksler var. Paris başlı başına kocaman bir şehir, kiliseler, kaleler ve kuleler de cabası. Rahat bir yürüme ayakkabısı giymeyi unutmayın. Yoksa bizim gibi yolculuk sırasında mağaza mağaza rahat bir ayakkabı aramanız gerekebilir! Buldum neyse ki hızlıca.. 

Şehir Haritası: İsterseniz analog bir şekilde gerçekten de şehrin haritasını edinebilirsiniz. Ya da Google Maps, Maps.me, Citymapper gibi uygulamalar kullanarak; offline durumda dahi telefonunuzdan ulaşabileceğiniz şekilde şehir haritalarını indirmenizi tavsiye ederim. Bir hayli yardımcı oluyor. Offline iken toplu taşıma özelliğini kullanmıyor olsanız dahi restoran, ev, otel, tarihi yerler, avm, market gibi yerleri gösteriyor bu haritalar. 

Kitap/Film: Ben biraz hatalı bir karar vererek kitap almamıştım yanıma fakat gece saati Flixbus gibi otobüsler ile seyahet edecekseniz, veya geç saatlerde treniniz varsa veyahut biletiniz sabahın erken saatlerinde olduğu için toplu taşımaya güvenemeyip istasyona geceden gidecekseniz; vakit geçirmek için telefonunuzda bir iki adet pdf kitap indirmenizi önerebilirim. Dizi-film de olur tabii :D

Gitmeden Önce?

Hepsinden önce, İsviçre'nin AB ülkesi olmadığını söyleyelim. Yeşil pasaport ile belirli bir güne kadar vizesiz geçiş hakkı var ve Schengen vizesi de geçerli fakat siz yine de hazırlıklı olun. Flixbus ile girişlerinde ve çıkışlarında pasaport kontrolleri oluyor. 

Fransa'da gerçekten de kimse İngilizce konuşmuyor. Eyfel kulesinde fotoğrafını çektiğimiz ve sonrasında bizim fotoğrafımızı çeken Amerikalı hariç (Kendisine de teşekkür ederim burada, muhteşem :) kimseyle İngilizce konuşamadık. Ha otel resepsiyonumuz ve krep alırken bizimle sohbet eden Brezilyalıyı da unutmayayım :D

Bir şehre gitmeden önce en azından o şehirde nerelerin gezilecek görülecek olduğuna göz atmanızda fayda var. Tarihlerini veya anlamlarını bilmeseniz dahi turistik mekanları ve noktaları bilmeniz, gezinizde çizeceğiniz rotayı kolaylaştıracaktır. 

Bir diğer önemli nokta: Toplu taşıma! Neredeyse her şehrin 2 günlük, 3 günlük, 1 haftalık veya 1 aylık toplu taşıma kartları oluyor. Aldığınız takdirde geziniz boyunca otobüs, tramvay, metro ne varsa kullanabiliyorsunuz. Gideceğiniz şehirlerde, özellikle 2 günden fazla kalıyorsanız toplu taşıma imkanlarına daha gitmeden göz atmanızı öneririm. 

Havaalanına ulaşım! Bu nokta bence çok önemli. Daha sıcak evinizden bir adım dahi atmamışken sizi bu eve geri getirecek uçağa nereden ve nasıl bineceğinizi araştırın derim. Her şehirde metro olanağı yok, mesela Zagreb. Zagreb'de merkezden havaalanında giden 290 sayılı bir otobüs var. Eğer ona binmezseniz taksi seçeneğine kalıyorsunuz ve herkes bir hayli pahalı olduğunu söylüyor! Ulaşımlara muhakkak bakmalı. Flixbus rotalarına bakarken, son geceyi otobüste geçirecek şekilde direkt havaalanına giden otobüs yolculukları özellikle tercih edilebilir. Biz öyle yaptık ve bayağı rahat oldu, hem Brugge'daki günümüzü yememiş oldu (çünkü akşam saatlerinde bindik- biraz daha geç bile alınabilir) hem de Köln'deki uçağımıza yetişme derdimiz olmadı (uçuştan 5 saat önce havaalanına gelmiştik.)

Şunu da belirtmek gerekir ki gittiğimiz ülkelerin ulaşım ve turizm anlayışları bizimkilerden farklılar. Her köşede size yardım edebilecek, derdinizi anlatabileceğiniz insanlar yok. Bazılarında çalışanlar dahi yok. Bazı otobüs duraklarında flixbus yazısı bile görünmüyor mesela, bekleyenlere sorarak nereye gittiklerini öğrenmeniz size yardımcı olabilir. Genelde o saatte flixbus bekleyen insanlar oluyor çünkü.

Gelelim yardım konusunda, Fransa metrosunda; çalışanlar bile İngilizce konuşuyorlar mesela. Turistlerin en çok kullanacağı şeylerden biri ama yardımcı dahi olmuyorlar. Google translate açıp sormak zorunda kaldık burada bir şeyleri. Neyse bu kısmı çok uzattım, uzun lafın kısası; ulaşımı sağlama alın! Biletlerinizi çıkartın veya dosya halinde yükleyip telefonunuzda göz önünüzde tutun. 

Cebinizde mutlaka birkaç yerel paradan bozukluk bulundurun, WC kullanmak için sıkıntı yaşamayın.

Gözleriniz INFO-Tourist Guide-Information yazıları arasın, bazı istasyonlarda veya şehrin göbeğinde turistler için bilgi edinebileceğiniz noktalar oluyor. Tabii resmi olmalarına dikkat edin, bilmediğiniz bir yerde turistsiniz ve bunu bilen sadece siz değilsiniz. 

Şimdilik aklıma gelenler bunlar, sorularınız olursa yorumlarda belirtirseniz bakmaya çalışırım. Okuduğunuz için teşekkür ederim, iyi gezmeler dilerim!

Kaynakça ve Resimler

Kaynakça kısmında kaynağı belirtilmeyen tüm resimler tarafıma aittir, izinsiz kullanmayınız. Kullanmak istiyorsanız benimle iletişime geçebilirsiniz

Yorumlar

Popüler Yayınlar